Vegan pastırma ve sahtenin imparatorluğu
Soho’nun insan kaynayan, yemek kokan, ıslak, soğuk, hayat dolu sokaklarını geride bıraktım, ana caddeden karşıya geçtim, kendimi Tottenham Court Road istasyonunun yürüyen merdivenlerine teslim ettim
Bir merdiven, bir merdiven daha derken arzın merkezine doğru yavaşça servis ediliyorum. Hareketsiz bir şekilde hareketliyim. Yürüyen merdiven beni bir tür şehir sergisinin içinde gezdiriyor. Sağda solda reklam panoları. Harry Potter’dan üretilmiş kim bilir kaçıncı oyunun/etkinliğin afişleri. Muhtelif müzikaller. Kitaplar. Yeni çıkan albümlerin afişleri. Sizi “Testere” filminin içinde dolaştıracak bir “deneyim” daveti. Ve vegan pastırma.
Testere filmindeki terör ve şiddeti arkadaşlarınızla birlikte grup halinde yaşayabileceğiniz şahane bir kapalı oda deneyiminin nasıl olacağını düşünsenize. Filmine bile dayanamayan ben mesela herhalde duvarları yumruklamaya “çıkarın beni buradan” diye bağırmaya başlarım 30 saniye sonra. Bu neyin deneyimi?
Bir dakika vegan pastırma mı? Evet vegan pastırma. Bir tava üzerinde üç dilim domuz pastırması görülüyor. Görünüm aynı. Pastırma dediysem, aslında pastırma falan değil. Çeviri dili bu. Pastrami denen şey bizim pastırmaya daha yakın. Ama afişte müjdelenen pastırma Türkçeye domuz pastırması olan çevrilen “bacon”. Tavada kızartınca saldığı kendi yağında pişip kıtırlaşıyor. Çok ağır bi koku ve hiç de hoş olmayan bir yiyecek bence. Batı ülkelerinde kahvaltıda çok sevilen bir ürün olmasına hep şaşırmışımdır. İngilizler ve Amerikalılar ve dünyanın pek çok ülkesindeki milyonlarca milyarlarca insan buna bayılıyor: “Yumurta ve bacon?” “Hayır. Siz bana tost getirin” diyorum Behzat Ç. gibi. Hiç üzülmüyorum.
Bacon alışkanlığının temelinde tabii ki bir kapitalist pazarlama hikayesi yatıyor. Şaşırdık mı? Hayır. 1920’lere kadar insanların hafif ve çabuk kahvaltılar ettikleri biliniyor (hatta öncesinde kahvaltı diye bir şeyin izine pek rastlanmıyor). Yumurta menüde var ama bacon 1920’lerde PR duayeni ve mesleğin öncülerinden Amerikalı Edward Bernays tarafından adeta yoktan var ediliyor ve kahvaltı menüsüne sokuluyor. Bernays 5000 doktordan sabahları domuz pastırması ve yumurta yemenin sağlığa ve kalbe iyi geleceği yönünde görüş alıyor. Doktorların imzalı bir bildiri yayınlamasını sağlıyor. Şu an hangi doktora gitseniz kalbinizi korumak için bu ikiliden uzak durmanızı size hemen söyler. Her şey Beech-Nut adlı gıda firmasının satışlarını artıracağı bir kampanya olarak başlıyor. Bugün dünyanın hatırı sayılır bir bölümünde milyarlarca insan nedenini nasılını bilmeden ve merak da etmeden yumurta ve bacon yiyor artık.
Ve görüldüğü gibi bacon’ın macerası bitmemiş. Dönüşerek devam ediyor. Şimdi sıra vegan pastırmada. Yürüyen merdivenden aşağı doğru inerken insanların et yememek ama et görünümlü bir şeyler yiyerek et yemiş gibi olmak arzularını anlamaya çalışıyorum. Biraz hile yapmak, kuralları esnetmek gibi geliyor. Bilemem.
Hayvan yemeyi o kadar istiyor ve seviyorsun ki vegan olsan dahi hayvan yemiş gibi hissetmek istiyorsun. Et olmadığı sürece “mış” gibi yapan bir pastırma dilimini tavaya atıp kızartmak problem değil. “Aynı et gibi, ama et değil” yaşadığımız dünyanın özeti gibi: “Her şeyin içi boşalırken sıra pastırmaya gelmişti.”
Aynı Testere filmi gibi ama testere filmi değil. Sadece deneyimi. Risksiz korku. Aynı demokrasi gibi. Kendisi değil, ama birilerince uygun bulunan deneyimi. Haklar ve özgürlükler gibi. Aşk gibi. Sevişmek gibi. Hepsinin deneyimi var online’da, sanalda. Geçenlerde gördüm yapay zeka İsa, İsviçre’de bir kilisede hizmete başlamış. Günah çıkarabiliyormuşuz. İsa dirilip geli gelecek dedikleri bu muydu acaba? Bakın gelmiş işte. Tek farkı İsa değil, chat bot. Tam Eco’luk bir hadise.
Umberto Eco, 80’lerde yaptığı ABD seyahatinden izlenimler aktarırken bu ülkenin gerçeklik olgusuna hayret ediyordu. “Doğal park” yazıyor. Gidiyorsun, doğal değil, yapay hayvanat bahçesi. Disneyland diye bir yer var, çizgi dünyanın üç boyuta bürünmüş “gerçek” halini görüyorsun. Neyin gerçeği? Kurgunun? E gerçek değil işte kurgu. Ama bir yandan da gerçek, bak dokun… Las Vegas’a gidiyorsun piramitler var. Aynısı diyorlar. Herkes dolaşıyor. Aynısı değil. Ama aynısı gibi. Tek farkı aynısı değil.
Günümüzde de işler güçler aynı sevgili Umberto başkan. Eğer gittiğin yerden bizi duyabiliyorsan. Hakiki vegan pastırma var. Londra’da metroda reklamlarını yapıyorlar. Et yemeyenler “mış” gibi yapsın diye. Pastırmanın tıpkısının aynısı. Tek farkı pastırma değil.